Çocuklarimizin terbiyesi ve güzel yetismeleri adina nerede nasil davranmamiz gerektigini belirlemeliyiz. Fakat maalesef yeni nesilleri nasil yetistirmemiz, onlara nasil davranmamiz gerektigini ortaya koyacak çalismalari hakkiyla yapmis oldugumuz söylenemez. Iste bu yüzden de çocuklari yetistirme mevzuunda 'irsat ekseni' diyebilecegimiz bir çizgimiz mevcut degildir.
Peki, hali hazirdaki durumumuz nedir?
Çocuklari sadece gelenegin kollarina birakmisiz. Üstelik bir de geleneklerdeki yanlislari düzeltmek için kalkmis yüzümüzü Bati'ya dönmüsüz. Maalesef günümüzde 'bizim' dedigimiz egitim sistemi / terbiye sistemi Bati anlayisina göre düzenlenmistir.
Peki, olmasi gereken nedir?
Hayatini nesillerin yetistirilmesi için harcayan bir egitim sevdalisi diyor ki; "Öncelikle bir aile disiplinimiz ve yuvaya dair bazi prensiplerimiz olmalidir. Mesela belli bir yasa gelince çocugun suur alti temsil ile beslenmeli, sonraki yillarda yasa göre teblig, irsat ve tedip yapilmalidir. Çocugun beslenmesinde nasil bir yol izleniyorsa manevi beslenmesinde de benzer sekilde esaslar belirlenmelidir."
Iste bu noktada dayanagimiz Kitap ve Sünnet olmalidir. Terbiye usul ve esaslarimiz kitap ve sünnetin içinden çikarilmalidir. Bizim yapmamiz gereken kaynaklarimiza inip onlari günümüzün kosullarinda uygulanabilecek sekilde insanlara sunmak olmalidir.
Bizi 'biz' yapan degerler 'bizce' verilmelidir. 'empati, sempati, öz güven, kendine güven, etkin dinleme' gibi kavramlar hep bati kaynaklidir. "sefkat, merhamet, tevekkül, takdir, telkin, talim, tahsin, tefani" gibi kendi kavramlarimizi neden kullanmayalim. Kisacasi bizim kültür dünyamiza yabanci malzemeleri kullanmak yerine kendi dünyamizin diliyle neslin terbiye sistemini belirlemek durumundayiz.
Kabul etmeliyiz ki, kendi kültür kaynaklarimiza dönmeden bu isi basaramayiz. Aksi bir gayret kadin fistanini erkege giydirmek anlamina gelir. Ikisi de elbisedir. Kadina yakisan bir kiyafet de olabilir. Ancak erkek üzerinde de sik duracagini söyleyebilir miyiz? Nur Dede, Istanbullu gazetecilere iki büyük hata yaptiklarini söyler. Istanbul'u Anadolu ile karistirdiginiz gibi, Avrupa'yi da Istanbul gibi sanirsiniz der. Oysa her kültürün, her ortamin kendine has özellikleri vardir. Nasil her ilaç her derde deva degildir. Su bazen sifa gibidir; ne var ki bazan da zehir tesiri verir. O halde terbiye sistemi de her milletin kendi dokusuna uygun olmak zorundadir.
Sonuçta bizler öz degerlerimize teveccüh edecegiz. Ve ihtiyaç duydugumuz her seyi fazlasiyla kendi kaynaklarimizda bulacagiz. Inanmamiz icap eder ki Kur'an ve Sünnet maddi ve manevi; dünyevi ve uhrevi her türlü hastaliklarimiza sifa sunacak biricik kaynaklarimizidir. Neslimizin terbiyesinde ancak bu iki kaynagin gösterdigi çizgiden giderek zirve noktalari yakalayabiliriz. Tarih sahittir ki; Kur'an ve Sünnet'in sahabe efendilerimiz üzerinde ortaya koydugu tesir ve medeniyet baska dünyalarin ancak masallarinda, ütopyalarinda bulunan, onlara göre gerçeklesmesi imkânsiz, degerlerdi. Ilklerin üzerinde temsil edilen bu degerler, bizim zamanimizda da hayata geçirilirse ayni tesiri göstereceginden asla süphemiz yoktur.
Elinizdeki çalismanin kendi kaynaklarimizi yansitma konusunda hiçbir iddiasi bulunmamaktadir. Kendi kültür kodlarimiza dikkat çekmeyi basarabilirse, amacina ulasmis olacaktir.
26 Temmuz 2008 / Kahraman Maras
Ahmet Akbas
Dieser Download kann aus rechtlichen Gründen nur mit Rechnungsadresse in A, B, CY, CZ, D, DK, EW, E, FIN, F, GR, H, IRL, I, LT, L, LR, M, NL, PL, P, R, S, SLO, SK ausgeliefert werden.